23 Ekim 2010 Cumartesi

Hoşçakal Kiwi!




Ölüm kocaman, çok korkunç olmalı; bu kadar insanı-hayvanı arkasına bakmadan kaçırabildiğine göre… Ölmemek, sadece birazcık daha yaşayabilmek için insan neler yapar, kim neler yapmaz?

Ya hayalimize giden yolun ucunda duruyorsa o kocaman, korkunç şey? Hayalimizi elinde tutuyor, gülümseyerek bize bakıyorsa ölüm? Hayaline ulaşamamak pahasına birazcık daha yaşamak hâlâ bu kadar önemli midir?

Eğer ölümün hayal üzerinde bir gücü varsa, sanırım bazan onu bize doğru atıyor ki kendisine kavuşmadan önce hayalimizle birlikte olalım. Bazansa tam arkasına atıyor; biz daha ona ulaşamadan kendi kollarına düşüverelim diye. Öyle ya, nasıl olsa hayalinin peşinden koşanlar her zaman var…

Gerçekten mi? Hayalinin peşinden koşar mı herkes; herkes bir (ya da şanslıysa birden de çok) hayali olduğunun farkında mıdır? Peki, ulaşıp ulaşamayacağı bile belli değilken, ona sadece birazcık daha yaklaşabilmek için bir insan neler yapar, nelerden vazgeçer? Yaşamından?
Açıkçası ben bilmiyorum… ama sanırım ki o kiwi kuşu bunu biliyordu.

Kuş bu, uçmak isteyecek tabii. Onun hayali de, bu hayale ulaşması için önündeki engel de sadece kendi doğasıydı. Diğerleri bir yana, tek sorun hayaline ulaşmak için gereken cesareti göstermekti “küçük” bir feragâtle birlikte. Hedefi tek ve belliydi. Bizlerse bu kadar şanslı değiliz galiba. Bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyecek içgüdülerimiz asırlar geçtikçe körelip, bizi bir başımıza bırakmış gibi görünüyor. Kendimize, daha iyi yaşamak için kurduğumuz bireysel, toplumsal ve küresel düzenlerin içinde hep “ben buraya ait miyim?” sorgusuyla yaşıyoruz çoğumuz. Yapımıza, yeteneklerimize ilgisiz işler yapıyor, sevmediğimiz ortamlarda mutsuz yaşıyoruz. İçimizde çatıştığımız, körelmiş içgüdülerimizle çakıştığımız için bir süre sonra biribirimizle çatışıyor, biribirimizle hayallerimizin arasına giriyoruz; ölümün kendi elini atmasına gerek bırakmadan.

Herşeye rağmen, keşke hepimiz hayallerimizi daha net görebilseydik, görebilenlerimiz de ardından da gidebilseydik. Bu ikisine birden sahip şanslılar bir avuçtan fazla olsaydı aramızda; daha çok örnek, daha çok kiwi kuşumuz olsaydı. Belki ne ucunda ölüm olurdu, ne de biz biribirimizi yok yere öldürürdük...

Hoşçakal kiwi; keşke kendi kanatlarımı sana verebilseydim güzel kuş!

“(…) And I find it kind of funny
I find it kind of sad
The dreams in which I'm dying are the best I've ever had…”
“ Biraz komik, biraz hüzünlü bulurum,
İçlerinde öldüklerim hep en güzel düşlerim…”




Bu yazı “Kiwi!” adlı kısa animasyon filmi 2006 yılında tek başına hazırlayan Dony Permedy’ye, filme eldiven gibi uyan “Mad World” parçasını çalan Michael Andrews ve Gary Jules’a ve tüm yürekli kiwi kuşlarına adanmıştır.


***

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hoşçakal kiwi; keşke kendi kanatlarımı sana verebilseydim güzel kuş!
“(…) And I find it kind of funny
I find it kind of sad
The dreams in which I'm dying are the best I've ever had…”“ Biraz komik, biraz hüzünlü bulurum,İçlerinde öldüklerim hep en güzel düşlerim…"


- - -

süreç esnasında uçuş testi yaptığımız Cessna 172 tayyaresinden itibaren eğitim boyunca her uçuşta ve son olarak da BASE Check sırasında A320 ile ilk gerçek uçuşumda tüm uçuşlarıma başlarken T/O power set etmeden önceki içimdeki sestir;

"dedicated to Kiwi!, güzel kuş..."



(sonrasında niye bıraktım, hat yoğunluğu vs. derken çoğunda kafa kaşıyacak vakit bile kalmıyor...)