3 Ağustos 2008 Pazar

Klavyeler 1: Dokunmak ve Taşımak

DSC00946



Bilgi Üniversitesi günlerim geride kaldı; artık piyano odalarına kapanamıyorum. Öte yandan hâlâ okulda bile olsaydım; müziğimi, ifademi ortaya koyabilmek, başkalarının önünde çalabilmek için taşınabilir enstrümanlara yine de ihtiyacım olacaktı. İhtiyaçlarıma uygun bir enstrüman almak içinse, önce ihtiyaçlarımı belirlemek daha mantıklı olacaktı şüphesiz.

Nelere ihtiyaç duyabilirim? Öncelikli olarak, alacağım klavyenin kendimi geliştirmeme, çalma tekniğimi ilerletmeme mümkün olduğunca uygun olması gerekiyordu. Madem artık çalışabileceğim piyanolar yoktu; kendi klavyemin tuşları piyano tuşuna benzer özellikte olmalı ki parmaklarım güçlenmeye devam edebilsinler. Tabii bu piyano benzeri tuş ihtiyacı temelde evde çalışırken ortaya çıkacak; yoksa bir sahnede çalmam söz konusuyken tuşların ağırlıksız olmasının çok da büyük bir sakıncası yok.

Araştırdım; tuş mekanizmaları değişik olsa da, müzik klavyeleri tuşları açısından üçe ayrılıyor: tam ağırlıklı (full-weighted), yarı ağırlıklı (semi-weighted) ve ağırlıksız (non-weighted) tuşlu klavyeler. Bu temel ayırım, bu elektronik klavyelerin özellikle akustik piyanoların kendilerine has ağırlık ve dokunuşa tepki (touch response) özelliklerine mekanik olarak benzemeleri üzerinden değerlendiriliyor. Kastedilen “ağırlık” ise piyano tuşlarının bağlı oldukları çekiç mekanizmalarından kaynaklanan direnç hissi.

Çeşitli klavye markalarının kullandığı değişik sistemler var; özellikle tam ağırlıklı sınıftakilerde bu sistemlerin birçok değişik türü var. Örneğin Roland üst fiyat grubundaki bir çok tam ağırlıklı klavye modelinde “hammer action” (çekiç hareketi) dediği mekanizmayı tercih ediyor. Bu sistemde, adı üzerinde, çoğunlukla sert plastik malzemeler kullanılarak; çekiçleri yatay duran konser piyanolarının tuş basış hissi, basıldığında benzer şekillerde hareket eden ağırlık mekanizmalarıyla taklit edilmiş. Benzer şekilde; Yamaha’nın Klavinova dijital piyanolarında da, ağırlık hissi oluşturmaları için tuşların iç kısımlarında hareketli metal çubuklar bulunuyor. Başka bir örnek, meselâ Kawai firması; çok da ekonomik sayılamayacak fiyattaki MP8 dijital piyano modelinde ahşap çekiçler kullanıyor. Tabii bu ve daha onlarca tuş modelinde temel amaç tuşa basış hissi; yoksa (akustik-elektronik kombinasyonu bulunan bazı özel modeller dışında) bu mekanizmaların temelde aletin ürettiği seslerle bir ilgisi yok.

“Güzel tuşlu” bir klavye istiyordum, bu birincil isteğimdi; sonuçta o tuşlardan parmaklarımı ayırmadan saatler geçirecek kişi bendim. Dolayısıyla, “tuşe” de denilen bu olay, sadece klavyeyi çalanla enstrümanının arasındaki mahrem bir ilişki demek oluyor. Tabii bunun dışında; aslında bundan da önemli olan, çok daha derin bir konu var: ses!.. ama bekleyin biraz; ses konusuna bundan sonraki yazıda bulaşmaya başlayacağım. Şimdilik, ikincil derecede sayılabilecek başka ihtiyaçlara girelim…

Belki Jordan Rudess’ın ya da Keith Emerson’ın kocaman klavyelerini, bunların bağlı olduğu “rack”’leri (rack ne demek? Biraz daha sabır!...), Jordan’ın 360 derece dönebilen hidrolik klavye standını falan taşıyacak tırları, ekipleri olabilir; ama ben bu ağabeylerimizden daha mütevazı bütçesi ve yetenekleri olan, Allah’ın aciz bir kuluyum… dolayısıyla klavyemin ebat ve ağırlığı benim ölümlü bedenimin taşıyabileceğinden fazla olmamalı (sınırları zorlamasa da olur). Bu durumda; klavye alırkenki amaçlarıma ağırlık ve boyut faktörünü de eklemek gerekiyor…

Vallahi bunu da araştırdım… klavye gibi (çoğunlukla) kutu şeklindeki bir aletin ölçüleri en/boy/yükseklik şeklinde kolaylıkla ölçülebiliyor doğal olarak. Aslında, Yamaha’nın Motif serisi gibi azmanları hariç tutarsak en ve yükseklik çok da fazla sorun olan parametreler olmuyor taşıma sırasında. Gelin görün ki bu işin boy ve ağırlık gibi iki önemli noktası var.

Klavyelerin boyları, genellikle asıl “klavye” adını almalarını sağlayan ana tuşların (keys) sayısına bağlıdır. Yeni nesil klavyelerde; fonksiyonları kontrol etmeye yarayan kontrol tuşları sayıca giderek azalıp, yerlerini çoğunlukla dokunmatik ekranlara, çok fonksiyonlu kontrol tuşlarına bırakıyorlar. Müziğin çalındığı ana tuşlar ise tuş boyutu olarak halâ (ağırlıklı olsun, ya da olmasın) standart piyano tuşu ebadını koruyorlar; ancak sayıları kullanıldıkları makinelerin ihtiyacına göre değişiyor. Bir oktavda 7 beyaz, 5 siyah, toplam 12 tuş var. Bazı klavyeler sadece tek oktavlık, yani 12 tuşlu olurken; bazılarının tuş sayıları ihtiyaca göre yaklaşık 7.3 oktav sayılabilecek 88 tuşa kadar çıkabiliyor ki; bu sayı aynı zamanda standart piyano klavyesinin tuş sayısıdır. Hatta; “Hammond” tipi orglarda, bas sesler için de ayakla çalınabilen 13, 25 ya da 32 tuşlu pedal-tuş takımları da bulunuyor. Modern “synthesizer” ya da “midi-kontroller” (sabrediiin, açıklanacak hepsi!) tipi klavyelerde çok tuş olması sadece daha kalın ve ince seslere ulaşabilmeye değil; aynı zamanda birden fazla sesin tek bir klavyenin çeşitli bölümlerine paylaştırılabilmesine de yarıyor. Tabii tuş sayısının artması klavyenin uzamasına; taşınabilirliğinin, yerleştirilebilirliğinin azalmasına neden oluyor. Dolayısıyla ortaya tek ve uzun bir klavye kullanmak, ya da farklı görevleri üstlenebilecek birden fazla, ama daha kısa klavyelerden oluşan bir ekipman grubu kurma seçeneği çıkıyor.

Ağırlık konusuysa uzunluktan da fazla önem taşıyan bir konu. Klasik anlamda akla gelen bir elektronik müzik klavyesini çok kabaca iki kısma ayırmak mümkün: seslerin üretildiği ve kontrol edildiği elektronik kısım, ve elektronik kısıma hangi frekansları çıkaracağını bildiren müzikal tuşlar. Klasik tipteki bir dijital synthesizer tüm devrelerini, kontrol tuşlarını ve gösterge ekranlarını, tuşları da içeren tek bir gövdede barındırır. Profesyonel, yani sahnede kullanılan klavyeler genellikle ağırlığın gereksiz yere artmaması için ve kullanıldıkları sahnelerde zaten profesyonel hoparlör sistemleri bulunduğu için dâhilî hoparlör içermezler. Yine de; hem tuşlar, hem de elektronik kısımla birlikte, örneğin Korg’un popüler modeli Triton Extreme’in ağırlık mekanizması içermeyen 61 tuşluk (5 oktav) tipi 14.4 kg. tartıyor. Aynı modelin tam ağırlıklı 88 tuşlu, piyano klavyesi uzunluğundaki tipinin ağırlığıysa 28.5 kg.! Her iki tip de temelde aynı elektronik devrelere ve aynı ses özelliklerine sahip; ama hem Triton Extreme’in tüm özelliklerine, hem de piyano çalışma imkanına tek makinede sahip olmak isteyen birisi (3500 USD civarındaki fiyatının yanında) otuz kiloya yakın bir buzdolabını da taşımak zorunda! (http://www.korg.com/gear/prod_info.asp?A_PROD_NO=TRITONEXTREME)

Evinde piyano tuşlarıyla çalışabilmek, ya da sahnede ağırlıklı tuşun hissini kaybetmeden çalabilmek niyetindeki müzisyenlerin (ya da zavallı “rodi”, yani müzisyenlerin malzemelerinin taşınması, korunması, kurulması vs. gibi işlerinden sorumlu kişilerin) sırtına otuz kiloyu yüklemeye alternatif üretmek isteyen değerli klavye üreticileri bu işe şöyle bir çözüm üretmişler: modüller. Bir klavye modelinin modül versiyonu; temelde aynı klavye modelinin ana tuşlarından arındırılmış hâlinden başka bir şey değil. Üzerlerindeki siyah-beyaz tuşlar olmadan bu kocaman klavyelerin ses üreten beyinleri ve tüm ilgili kontrollerin yapıldığı panelleri bir ayakkabı kutusu, ya da bir DVD oynatıcısı ebadına düşüyor; ağırlıkları da birkaç kg.a iniyor. Bunlardan üretilen sesle müzik yapabilmek için de geriye (eğer sözkonusu müzik klasik anlamda klavye tuşlarıyla yapılacaksa) modüle hangi notaları tınlatacağını söyleyen haricî bir klavye bağlamak kalıyor. Normalde kendi “beyni” ve sesleri olan klavyelerin çoğu ayrıca bağlı oldukları synthesizer modüllerini de kontrol edebilirken; sadece bu tür bağlantılar için tasarlanmış, kendi ses üretici devreleri (ve fazladan kg.larca ağırlıkları) olmayan klavyeler de verimli şekilde müzik yapmak için kullanılabiliyor. “MIDI Kontroller” denilen bu ikinci tip klavyeler de, diğerleri gibi isteğe göre çeşitli ebatlarda ve tuşe ağırlığı seçeneklerinde olabiliyorlar. Bu da müzisyene tek bir klavye modülü kullanacaksa, sırt çantasına atabileceği bir synth modülü ve hafif bir klavyeyle taşıma kolaylığı sağlıyor; ayrıca birden fazla farklı klavye modelini sahnesinde kullanacak olanlar için de, sahnede bir sürü klavyenin arasına gömülmek yerine, birden çok modülü kontrol edebilen tek bir klavye kullanarak yer tasarrufu sağlıyor. Bu ikinci tür kurulumlarda, genellikle tüm modül ve diğer elektronik aletler (kesintisiz güç kaynakları vs. ) “rack” adı verilen özel raflı çelik dolapların için monte ediliyor; bu da “rack”’in tekerlekli olması sayesinde yerleştirmede kolaylık, modüllerin darbelerden korunması vs. gibi konularda müzisyenlere yardımcı oluyor.

Pekiyi ben ne yaptım? Kendime buzdolabı kadar olmasa da, küçük bir tabut büyüklüğünde bir Yamaha MO8 synthesizer aldım. “8” sayısından anlaşılacağı gibi, 88 tuşluk bir makine bu; tuşları tam ağırlıklı türden. Yukarıda bahsettiğim piyano tuşlarıyla çalışabilmem bu makineyle mümkün ve hattâ oldukça konforlu oluyor; ayrıca aletin sesleri de sahnede kullanılabilecek kalite ve çeşitlilikte. Öte yandan; 21 kg.’lık ağırlığı ve 135 cm.’lik uzunluğu, rahatça omzuma yükleyip Taksim’deki stüdyoya kadar gitmeme engel oluyor. Yine yukarıda bahsettiğim “hafif klavye+synth modülü” opsiyonunuysa; İstanbul’da yeterince kaliteli tuşlara sahip bir MIDI kontroller klavyesi ve synthesizer modülünü, benzer fiyat koşullarında bulamayışım nedeniyle gözden çıkarmak zorunda kaldım. Bütçem için o sırada en uygun seçenek, fiyatı rakiplerinden daha avantajlı olan bu klavyeydi. Şu an için klavyemden memnunum; sıra provalar ve sahnede kullanılmasına gelince de bakalım memnun kalmaya devam edecek miyim?

***


Doruk ERPEDEN (2008)


Hiç yorum yok: